ZİNA-ÇEKİŞMELİ BOŞANMA-DAVALI KADININ EVLİLİK BİRLİĞİ İÇİNDE HAMİLE KALMASI-ÇOCUĞUN DAVACIDAN OLMADIĞINA DAİR DAVALI BEYANI-ZİNANIN FOTOĞRAF VE TANIK BEYANLARIYLA DESTEKLENDİĞİ-DAVALI KADININ TAM KUSURLU OLDUĞU-DAVACININ KUSURSUZ OLDUĞU-DAVACI YARARINA MANEVİ TAZMİNATA HÜKMEDİLMESİ GEREKTİĞİ
T.C.
AKYAZI
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
(AİLE MAHKEMESİ SIFATIYLA)
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2019/475 Esas
KARAR NO : 2021/444
HAKİM :
KATİP :
DAVACI :
VEKİLİ : Av. MERVE ADIYAMAN
DAVALI :
DAVA : Boşanma (Suç İşleme Ve Haysiyetsiz Hayat Sürme Nedeniyle)
DAVA TARİHİ : 26/09/2019
KARAR TARİHİ : 02/07/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 07/10/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Boşanma (Suç İşleme Ve Haysiyetsiz Hayat Sürme Nedeniyle) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili mahkememize sunduğu 26/09/2019 havale tarihli dava dilekçesinde; Tarafların 2016 yılından bu yana evli olduklarını, bu evlilikten 2 çocuklarının olduğunu, tarafların evliliğinin son 1 yılında aralarında kopukluklar olmaya başladığını, davalının sürekli evi terk ederek ailesinin yanına gittiğini, davalının evlilik birliğinin getirdiği sorumlulukları taşıyamadığını, Temmuz 2019 'da müşterek çocuk P.’ı alarak ailesinin yanına gittiğini, o tarihten beri tarafların bir araya gelmediğini, davalının başka bir erkek ile dini nikah ile evlendiğini ve İzmir'e yerleştiğini öğrendiklerini, bu birlikteliği sosyal medya hesaplarından çekinmeden paylaştıklarını, evlilik birliğinin fiilen sona erdiğini, tarafların evliliğini devam ettirmelerinde yarar kalmadığını, başka biriyle evlilik hayatı yaşayan davalının davacıyı aldatması sebebiyle tarafların boşanmalarına, müşterek çocukların velayet hakkının davacıya verilmesine, davacının maruz kaldığı durumlar nedeniyle uğradığı manevi zararlarının tazmini amacıyla, elem ve ızdırabını bir nebze de olsa dindirebilmek adına 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı vekili mahkememize sunduğu 03/01/2019 havale tarihli karşı dava dilekçesinde; Davacı-karşı davalının 1988 doğumlu iken müvekkilinin 1999 doğumlu olduğunu, her ne kadar dava dilekçesinde tarafların 10.03.2016 tarihinde evlendikleri belirtilmişse de bunun resmi nikah tarihi olduğunu, tarafların davalı henüz 15 yaşını doldurmadan 2014 senesinde evlendiklerini, ceza yargılamasında dahi 15 yaşından küçüklerin yaptıklarının fiillerin anlam ve sonuçlarını kavrama kabiliyeti gelişmemiş olduğunu düşünülerek, işbu sonucun ortaya çıkması için rapor düzenletilen bir yaşta, davacının davalıyı kandırıp resmi nikah olmaksızın evlendiğini, daha sonra davalı ergin olunca resmi nikah kıyıldığını, yaklaşık 5 yıl devam eden fiziksel şiddetin yanında müvekkiline cinsel, psikolojik ve maddi şiddet de uygulandığını, davalının hamile iken dahi şiddet gördüğünü, bu şiddet olaylarının birinde davalının hastaneye kaldırıldığını, ve kati hekim raporunda BTM ile giderilebilir yaralanmaların olduğunu, bu yaralanama neticesinde Akyazı 1. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2018/969 E. 2018/1537 K. Sayılı dosya ile görülen ceza davasında M.'nın suçu sabit görülerek cezalandırılmasına karar verildiğini, davacının aynı zamanda davalıya hiçbir maddi destekte bulunmadığını, davacı tarafın annesinin tarafların müşterek hanesinde yaşadığını, müşterek hanede paranın, davacının annesine verildiğini, evlilik boyunca davalının tüm maddiyatla bağlantısının kesildiğini, davacının annesinin davalıya eziyet ettiğini, hakaret ettiğini, müvekkilini sürekli suçlayıcı beyanlarda bulunduğunu, sürekli kendisine hizmet ettirmesi karşısında birlikte yaşamın çekilmez kal aldığını, öyle ki karşı tarafın annesinin herhangi bir eşyasını kaybetse ''H. çaldı'' dediğini, müvekkiline sürekli psikolojik şiddet uyguladığını, hamile iken dahi devam eden fiziksel şiddet olaylarının aynında, maddi ve psikolojik şiddet, ailenin evliliğe müdahalesine sessiz kalınması karşısında davalının ileri derecede psikolojik bunalım yaşamaya başladığını, nihayetinde bu baskılara dayanamayarak İzmir'e -ailesinin olduğu şehre- geldiğini, ancak gelenekleri gereği boşanması istenmeyen davalının ailesinin kabul etmediğini, boşanmasına muvafakat edilmediğnii, böyle olunca davalının kendisine yeni bir ev tuttuğunu, orada yaşamaya başladığını, çocuk bakımı işi yaptığını, böylelikle hem kendi çocuğu ile ilgilenebilmekte hem de geçinebilecek parayı kazandığını, kıt kanaat bir hayat sürdüğünü, davalının kimse ile ortak yaşam kurmadığını, tek başına tuttuğu evde yaşadığını, imam nikahı ile evlendiği iddia edilen şahısla tek kare fotoğrafının davacı tarafından sunulamadığını, tüm iddiaların farazi olduğunu, 5-6 komşunun olduğu fotoğraflardan 1 kişiyi evlendi diye gösterildiğini, tüm bu sebeplerle davalıya karşı açılmış bulunan asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına karar verilmesini, müşterek çocukların velayetinin davalıya verilmesini, davalı için 750,00 TL, her bir müşterek çocuk için 500,00 TL olmak üzere, toplam 1.750,00 TL tedbir nafakasına hükmedilmesini, işbu nafakaların boşanmadan sonra yoksulluk ve iştirak nafakası olarak devam etmesini, davalı lehine 50.000 TL manevi, 50.000 maddi olmak üzere, toplam 100.000.TL tazminata hükmedilmesini, düğünde takı lan ziynet eşyalarının müvekkiline aynen iade edilmesini, bu mümkün değil ise bilirkişilerce hesaplanacak değeri tutarında paranın davacıdan alınarak davalıya verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili daha sonra vekillikten çekilmiştir.
Davalı taraf her ne kadar karşı dava dilekçesi sunmuş ise de karşı dava harcını yatırmadığı anlaşılmıştır.
Davalı 08/03/2021 tarihli dilekçesinde; davacı tarafla anlaşmalı boşanmamın koşullarını içeren protokolü aralarında düzenlediklerini, buna göre Boşanmayla ilgili olarak, çocukların velayetinin davacı babada kalmasını kabul ettiklerini, ayrıca tarafların karşılıklı olarak birbirlerinden tazminat ve nafaka talep etmediklerini, eşlerden her birinin şahsına ait şahsi ve ziynet eşyalarını kendisinin alacağını beyanla, sadece davalının imzasının bulunduğu protokol ibraz edilmiştir.
Pedagog bilirkişi raporunda ''Tarafların müşterek çocukları 2016 doğumlu E. ve 2018 doğumlu P.’nın kendilerine ve geleceklerine ilişkin kararlara katılım ve tercih haklarını kullanabilecekleri gelişimsel olgunlukta olmadıkları ve çocukların annelerinin bakım şefkat ve rehberliğine muhtaç oldukları gelişimsel dönemde oldukları ancak annenin psikiyatrik hastalık ve ilaç kullanma öyküsü, haysiyetsiz yaşam iddiaları, adresinin bilinmemesi, çocuklardan küçük olan P.’ı yanına alarak her iki çocuğu da ağır ihmal etmesi, annenin davranışlarının kestirilemezliği, annenin toplumca kabul edilemeyecek yaşam tarzı, kardeşlerin ayrılmaması gerektiği ilkesi ve çocuklardan küçük P.’ın kişisel güvenliğinin sağlanması hususundaki bilinmezler ve riskler dikkate alınarak her iki çocuğun geçici velayetinin davacı baba M.’ya verilmesinin çocukların yüksek yararına olacağı '' kanaatine varıldığı anlaşılmıştır.
Kemalpaşa 2. asliye hukuk mahkemesince talimat yoluyla alınan pedagog bilirkişi raporunda '' davalı anne H.'nın S. ile 1,5 yıl kadar resmi olmayan bir ilişki yaşadığı, M. adında bir çocuğunun daha olduğu; amcası tarafından kurban bayramından 10 - 15 gün önce memleketine geri götürüldüğü, belirtilen ikametgah adresinden ayrıldığı, o günden sonra kendisinden haber alınamadığı ''bilgilerinin toplandığı anlaşılmıştır.
Tanık B… 10/03/2021 tarihli celsede'' Davacının teyzesi olurum, tarafların evlilikleri ilk 2 ay güzel gidiyordu, ancak 2. Aydan sonra iyi gitmemeye başladı, H. bize bir yere gidecek olduğunu söylediğinde oraya gitmez, biz başka bir yere gittiğini sonradan öğrenirdik, örneğin anneme gidiyorum derdi, ama sonradan öğrenirdik ki başka bir yere gidermiş, herkesle ile ilgili iftiralar atardı, evde hiçbirimizle geçinemezdi, ablam davacı ve davalı birlikte yaşarlardı, H. ayrı eve çıkmak istedi, ancak H. çocuklara bakmadığı için M. kabul etmedi, H. çocuklarıyla ilgilenmez, çocukları eve kapatır giderdi, çocuklarla babaannesi ve m.ilgilendirdi, tanıklığa ilişkin ücret talebim yoktur'' şeklinde beyanda bulunmuştur.
Tanık S. 10/03/2021 tarihli celsede'' Ben davacının yengesi olurum, ben tarafların üst katında otururum, eve bütün sesler gelmektedir, taraflar sürekli kavga ederlerdi, M. işe gittikten sonra h. sürekli evden giderdi m. işten dönmesine yakın eve gelirdi, h. M. işe gittikten sonra evden gitmediği zamanlarda ise h. başkalarıyla telefonla konuşurdu, telefon konuşmalarında karşıda kimin olduğunu ismen bilmezdim ancak karşıdakinin bir erkek olduğunu anlayabiliyordum, zaten küçük kızını da döverek yanından uzaklaştırıyordu ki daha rahat telefonla konuşabilesin, h. çocuklarıyla ilgilenmezdi, çocuklarla babası ilgilenirdi, M. işten geldiğinde bile çocuklara m. bakardı, h. bakmazdı, h. gezmeyi çok severdi, sürekli gezmeye giderdi, M. H.'e hiç bir zaman şiddet uygulamadı, h.'in maddi durumunu tam olarak bilemiyorum, şu an duyduğum kadarıyla başka bir ilişkisi varmış ve o adamın yanında kalıyormuş, adamla birlikte Rize'de yaşıyormuş, h. eğitim durumu lise terktir, bir yerde çalışmaz, bildiğim kadarıyla bir geliri yoktur, M. çalışır, çocuklarının ihtiyaçlarını m. karşılar, h.'in çocuklarını sorup sormadığını bilmiyorum, tanıklığa ilişkin ücret talebim yoktur,'' şeklinde beyanda bulunmuştur.
Davacı vekili 30/06/2021 tarihli celsede'' Celse arasında davalının Mahkemenize sunduğu anlaşma protokolü ve diğer belgelerden biz dosya içerisine konulunca haberdar olduk, bizim davalı ile anlaşma ihtimalimiz yoktur, biz taleplerimiz doğrultusunda karar verilmesini talep ediyoruz, davalının anlaşma protokolünde sunduğu adres Rize dir, daha önce İzmir ilinde SİR raporu alındı, orada da başka biriyle yaşadığı raporda açıkca belirtilmiştir, bu şekilde kendisi şehir değiştirme ihtimali olduğu için yatılı olarak kişisel ilişki kararı kurulmasını istemiyoruz, davalının yanındaki şahıslar sürekli değiştiği için çocukların psikolojik, fiziksel ve cinsel istimara uğrama ihtimalini de düşünmek zorundayız, davalının başka kişilerle ilişkileri nedeniyle müvekkilim toplum içerisinde küçük düşürülmüştür, bu yöndeki manevi tazminat taleplerimizin kabulü ile, P. ile E.'nun velayetinin müvekkilime verilmesini, üçüncü çocuk dava devam ederken davalının başkasıyla yaşadığı dönemde dünyaya gelmiştir, o çocuğun velayetinin davalıya verilmesini talep ediyoruz'' şeklinde beyanda bulunmuştur.
Davalı 30/06/2021 tarihli celsede'' M.'nin babası davacı değildir, onun babası başka birisidir, ben protokol sunsam da çocuklarımın velayetini talep ediyorum, ben çocukları teslim aldığımda çocukları pis görüyorum, çocuklarımın velayetinin tarafıma verilmesini talep ediyorum'' şeklinde beyanda bulunmuştur.
KANITLAR VE ULAŞILAN KANAAT:
Dava zina, haysiyetsiz hayat sürme ve evlilik birliğinin çekilmez hale gelmesi sebebiyle açılmış boşanma davasıdır.
Davalı taraf "davaya cevap- karşı dava" adı altında bir dilekçe sunmuşsa da karşı dava harcı yatırılmadığından HMK md.132 gereği açılmış bir karşı davadan söz edilemeyeceğinden yargılama tek bir dava üzerinden sürdürülmüştür.
BOŞANMA YÖNÜNDEN:
Boşanma sebepleri TMK’nın 161 ve 166. maddeleri arasında özel ve genel boşanma sebepleri olarak düzenlenmiştir. Genel boşanma sebebi TMK’nın 166. maddesi ile düzenleme altına alınan evlilik birliğinin temelinden sarsılması durumudur. Özel boşanma sebepleri ise kendi içinde mutlak özel boşanma sebepleri (zina-TMK m. 161, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış-TMK m. 162, suç işleme-TMK m. 163 ve son olarak terk-TMK m. 164) ve nispi özel boşanma sebepleri (haysiyetsiz hayat sürme-TMK m. 163 ve akıl hastalığı TMK m.163) şeklinde ayrıma tabidir. Bu ayrımların asıl önemi; hâkimin, somut olayda evliliğin çekilmez hâle gelip gelmediğini incelemesinin gerekip gerekmediği noktasında kendini gösterir. Kanun koyucu özel mutlak boşanma sebepleri konusunda belirli bir olayın gerçekleşmesi şartını aramıştır. Özel mutlak boşanma sebebine dayalı bir davada “kanunun aradığı belli şart” gerçekleştiği takdirde artık hâkim, genel boşanma ve özel nispi boşanma sebebine dayalı davaların aksine “evliliğin çekilmez hale gelip gelmediğini” incelemeksizin boşanma kararı vermek zorundadır. Zira kanun koyucu; özel mutlak boşanma sebeplerinden birinin varlığı hâlinde, ortak hayatın çekilmez hâle geldiğini kabul etmiştir. Burada iddia edilen özel boşanma sebebinin varlığının ispatlanmış olması, boşanmaya karar verme hususunda yeterli olup, hâkim; tarafların bunun dışında ileri sürdükleri bir iddia ve savunmaya değer vererek hükme esas alamayacağı gibi boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların diğer kusurlu davranışlarını da dikkate alamayacaktır.(Y. HGK 2017/2-2717 E., 2021/761 K., 15.06.2021 T. ilamı)
Dosyamızda davacı taraf, davalı kadının evlilik birliği devam ederken başkalarıyla ilişkisi olduğunu, başka illerde erkeklerle yaşadığını ve hatta bu ilişkilerden 15/05/2020 doğumlu M. isimli bir de çocuğu olduğunu iddia etmiş, iddiaları ilişkin fotoğraf , tanık vs. deliller sunmuştur. Mahkememizce tüm deliller ayrıntılı şekilde incelenmiş, sosyal inceleme raporları aldırılmış, tanıklar huzurda dinlenmiştir. Davalı taraf, 30/06/2021 tarihli celsede 15/05/2020 doğumlu M. isimli çocuğun babasının davacı olmadığını beyan etmiştir. Taraflar 10/03/2016 tarihinde evlenmiş olup Çocuk M.'nin doğum tarihi 15/05/2020 dir ve anne çocuğa evlilik birliği içerisinde hamile kalmış, çocuk evlilik birliği içerisinde doğmuştur. Davalının Zina eylemini gerçekleştirdiği davalının kendi beyanıyla da sabit olup mevcut dosyada davacı kocanın kusurlu olduğu yönündeki iddialarını davalı ispatlayamamış, zina eylemini gerçekleştirdiği sabit olan davalının tam kusurlu olduğu kanaatine varılmıştır.
MANEVİ TAZMİNAT YÖNÜNDEN ;
Hâkimin boşanmaya ilişkin verdiği kararla birlikte eşlerin kişisel durumlarında ortaya çıkan sonuçların yanı sıra bir takım malî sonuçlar da ortaya çıkar. TMK’nın 174. maddesi ile boşanmanın eşlerle ilgili malî sonuçları kapsamında yer alan maddi ve manevi tazminat şartları hüküm altına alınmıştır. Maddeye göre boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle mevcut veya beklenen menfaatleri zarar gören taraf; karşı taraftan maddî tazminat talep edebileceği gibi bunun yanı sıra, bu olaylar nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğramışsa manevî tazminat da isteyebilecektir.
Türk Hukuku’nda boşanmanın malî sonuçları açısından kusur ve nedensellik bağı kavramları önem arz etmektedir, zira boşanma nedeniyle tazminat ödenmesine karar verilebilmesi için; bir eşin “kusurlu davranışları” ile diğer eşte “tazminatlar yönünden zarar oluşumu” arasında “nedensellik bağı” olmasını gerektirir. Daha açık bir ifadeyle eşte oluşan zarar olgusu; boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştiği kabul edilen kusurlu davranışlar nedeniyle oluşmalıdır. Kusur, esasen sorumluluk hukuku gereği olarak tazminat talebinde bulunabilmek için gereken bir unsur olup, genel olarak; zarara sebebiyet veren kişinin sorumlu tutulabilmesi için hukuk düzenince belirlenmiş olan davranış kurallarından sapma olarak tanımlanabilir. İşte burada hâkim; olayların alışılan akışına ve yaşam deneyimlerine göre, kusurlu eşin boşanmaya sebebiyet veren eylemlerinin, diğer eşte ağır zarar yaratması arasında uygun nedensellik bağını kurduğu takdirde tazminat ödenmesine karar verebilir.
Zarar kavramı ise en genel ifade ile kişinin mal varlığı veya şahıs varlığı bakımından korunan bir değerinde hukuka aykırı bir davranışın sonucu olarak iradesinin ve isteğinin dışında meydana gelen eksilme olarak tanımlanmaktadır. Hâkim, eşin; TMK’nın 174. maddesi uyarınca, boşanma nedeniyle oluşan “mevcut veya beklenen menfaat” zedelenmesini maddi tazminatla, boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle “kişilik haklarının” zedelenmesini ise manevi tazminatla onarılmasına karar vermek yetkisine sahiptir.
Boşanma sonucunda manevi tazminata karar verilebilmesi için, kişinin boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğraması gerekir. Kişilik haklarının korunmasına ilişkin temel düzenleme TMK’nın 23, 24 ve 25. maddelerinde yer almakta; Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi ile bu düzenlemeler tamamlanmaktadır. Ancak bu genel korumanın dışında bazı kişisel değerleri koruyan özel hükümler de bulunmakta olup, TMK’nın 174. maddesi bu hükümlerden biridir. Kişilik hakları, bir bütün olarak kişinin maddi ve manevi varlığıyla ilişkili ve bu varlığın geliştirilmesini hedefleyen haklar ve özgürlükler olarak tanımlanır. Bu haklar; kişiliğe bağlı, dokunulamaz, devredilemez ve vazgeçilemez haklardır. Kişilik haklarının mutlak bir hak oluşu, hak sahibine, bu hakka ve hakkın içerdiği değerlere herkesin saygı göstermesini isteme, kişisel değerlerin korunmasını herkesten isteme, yasaların, kamu düzeninin ve genel ahlak ile adabın çizdiği sınırlar içerisinde dilediği gibi kullanma hakkı verir. Kişilik hakkı kavramı; kişiyi var eden, kişiliğini serbestçe geliştirmesini sağlayan, diğer kişilerden farklılığını temin eden bütün değerler üzerindeki haktır. Yaşam, vücut bütünlüğü, özgürlükler, şeref ve haysiyet, özel yaşam, isim, resim gibi kişisel varlıklar üzerindeki haklar kişilik hakkını ifade eder. Bu varlıklara yönelen saldırılar ise kişilik hakkının ihlali sonucunu doğururlar.
Mahkememiz dosyasında da boşanmaya sebep olan olaylarda davalı kadın tam kusurludur. Gerçekleşen kusurlu davranışlar aynı zamanda erkeğin kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte olduğundan dosya davacısı erkek yararına TMK m. 174/1-2 madde koşulları oluşmuştur. Türk Medeni Kanunu’nun 174/1. Maddesi mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini, 186. Maddesi, evi birlikte seçeceklerini, birliğin giderlerine güçleri oranlarında emek ve mal varlıkları ile katılacaklarını öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen davalı- karşı dosya davacısı eşin kusursuz olduğu anlaşıldığından, boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitireceğinden, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile davacı- karşı dosya davalısı kadının tam kusurlu olması, kusurun ağırlığı dikkate alınarak; hakkaniyet ilkesi ve ölçülülük ilkesine (TMK m. 4, TBK m. 50 ve 52) uygun bir şekilde dosya davacısı erkek yararına uygun miktarda 10.000 TL manevi tazminat takdir edilmesine , fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.( Yargıtay 2.HD.2018/2438 E. 2018/8352K. Sayılı 28.06.2018 Tarihli İlamı) (Yargıtay 2.HD.2020/2633 E. 2020/3720K. Sayılı 15/09/2020 Tarihli İlamı)
VELAYET YÖNÜNDEN:
Tarafların müşterek çocukları ile tarafların konutunda alınan uzman raporuna göre çocuklar E. ve P.'nın hali hazırda baba yanında kalıyor olması, alınan sosyal inceleme raporunda çocuğun baba yanında kalmasının çocuğun yararına olacağının tespiti, çocuk M.'nın hali hazırda anne yanında kalıyor olması, çocuğun yaşı itibariyle anne yanında kalmasının çocuğun yararına olacağının tespiti ve yukarıda açıklanan tüm açıklamalar ışığında çocukların yüksek yararı hedef alınarak davanın kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın boşanma talebi yönünden KABULÜNE,
………. BOŞANMALARINA,
2- Davacının manevi tazminat talebinin KISMEN KABULÜ ile, TMK'nın 174/1-2 maddeleri gereğince 10.000,00 TL manevi tazminatın hükmün kesinleşmesine müteakip davalı …..'dan alınarak davacı …….'ya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
3- Tarafların müşterek çocukları E. ve P.'nın velayet hakkının davacı babaya verilmesine,
4- Davalı anne ile müşterek çocuklar …..arasında; her ayın 1. ve 3. Haftası hafta sonları Cumartesi günü saat 9:00'an aynı gün akşam 18:00'ye kadar görüştürülmek suretiyle şahsi münasebet tesisine, çocukların anne tarafından alınarak anne tarafından geri bırakılmasına,
5- Tarafların müşterek çocuğu Konak 15/05/2020 doğumlu M.'nın velayet hakkının davalı anneye verilmesine,
6- Davacı baba ile müşterek çocuk Konak 15/05/2020 doğumlu M. arasında; her ayın 2. ve 4. Haftası hafta sonları Cumartesi günü saat 9:00'an aynı gün akşam 18:00'ye kadar kadar görüştürülmek suretiyle şahsi münasebet tesisine, çocuğun baba tarafından alınarak baba tarafından geri bırakılmasına,
7-TMK'nun velayet, vesayet ve miras hükümlerinin uygulanmasına ilişkin tüzüğün 4. Maddesi gereğince velayeti kendisine verilen davacı ve davalı ebevynlerin çocuklarına ait mal varlığı var ise tüm mal varlığını her yıl Ocak ayı sonuna kadar mahkememize bildirimde bulunmasına, yapılan yatırımlarda veya mal varlığında gerçekleşecek önemli değişiklikleri en geç 1 ay içerisinde Mahkememize bildirmesi, bu görevi yerine getirmediği takdirde veya küçüklerin mallarını idarede zayıflık gösterir ise TMK'nun 360-361 maddeleri gereği Mahkememizce malları idaresine el konulabileceği ve malların idaresinin bir kayyıma bırakılabileceği hususunun ihtarına, (ihtar edildi)
8- Alınması gereken 59,30-TL harçtan peşin alınan 44,40.TL'nin mahsubu ile bakiye 14,90.TL'nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
9-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden 2021 yılı AAÜT göre hesaplanan 4.080,00.TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
10- Davacı tarafından yapılan 663,00.TTL (88,80.TL harç, 574,20.TL posta, bilirkişi, tebligat vs.) yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
11- Kararın kesinleşmesini müteakip yatırılan gider avansının bakiye kalan kısmının talep halinde ilgilisine iadesine,
12- Kararın kesinleşmesini müteakip karardan iki suretin ilgili nüfus müdürlüğüne gönderilmesine,
Dair; davacı, davacı vekili ile davalının yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde mahkememize verilecek dilekçe ile veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle Yetkili Bölge Adliye Mahkemelerinde İstinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen bildirildi.02/07/2021
Katip Hakim
e-imzalıdır e-imzalıdır
NOT: KARAR TARAFLARCA İSTİNAF EDİLMEKSİZİN KESİNLEŞMİŞTİR.